16 Aralık 2011 Cuma

PuFFiN İzliyor-Çağan Irmak'tan Dedemin İnsanları

                           
                           Dedemin İnsanları


 Filme girerken ağlayabileceğimi tahmin etmiş zira bu kadar fazla tokat yiyeceğimi düşünememiştim.
Çağan Irmak ağlatır diye değil de, filmde mutlaka bana bir şey dokunacaktı.

 Mübadele yıllarını anlatıyordu film, o yıllarda yaşananları Türklerin her iki yakada çektiği zorlukları…
'En büyük zarar insandan gelir' diyordu Mehmet Yavaş(Dede) iki yakada da insanların onları bencilce kabul edemeyişini anlatırken. Bir çocuğun ruhuna gömmüştü Çağan Irmak bu benciliği, yıkıcılığı… Çünkü bu davranışlar çocukçaydı.  ”Büyü” diye haykırıyordu ya Dedemiz küçük Ozan’a aslında haykırdığı yaşça büyümüş zihince çocuk kalmış kendi insanıydı… Hepsine bizim insanımız diyor kimseyi ayırt etmiyordu.





Mahalledeki çocukların anlaşmazlığının çözümünü hep birlikte bir şeyler yapmakta buluyordu, çocukların hep birlikte eğlenmesini sağlıyordu.-belki de çözüm bu kadar basitti birlikte olmak birbirini anlamaya çalışmaktan geçiyordu.- Kimileri çocuğa yönelik şiddet var diye eleştirmiş, çocuğun fiske yediği sahne yoktu denebilir, gayet gerçekçi bir Türk ailesi yapısıydı.10 yaşına gelmiş çocuklar özellikle izlemeli hatta, yapılan her davranış nelere mal olabileceğini bu filmle anlayacaklardır.-


Belediyede başkan yardımcısı olan damadı İbrahim Erdinç haykırdı Nurdan’a  “Memleketi satıyorlar Nurdan! ,Hiç biri benim yanımda yer almadı, tek kaldım. ”…Herkes haklısın derdi de iş birlik olmaya gelince kimse kalmazdı insanın yanında… Öyle oldu…–her zaman olduğu gibi- Vatanı korumaya çalışırken gelişmesine taş koyan oldu. Bizim insanımız sahip çıkmıyordu haklı olana, sahip çıkmıyordu kendi hakkına… Memleketi satıyorlardı, bizim insanımız susuyordu. yine yeniden… Bu insanlara yapılacak bir şey var mıydı daha, söylenecek söz?
İbrahim Erdinç elinden geleni yaptı da vazgeçmeli miydi sonunda?

Mehmet Yavaş dikildi belediye başkanı prototipimizin karşısına… Ne laflar duydu da vazgeçmedi efendiliğinden ama onlar efendilikten anlamazdı… Onlar bizim insanımız değildi…


  Tek hayali vardı Mehmet Yavaş’ın. Çocukluğunun geçtiği,   koparıldığı toprakları bir kere olsun görebilmek.
Uğraşırdı, vazgeçmezdi ya güzel ülkemiz 
hep bir oyun oynardı. Her yaz aynı hayal, her yaz düş kırıklığı. 
İnsan ne kadar dayanırdı ki bu oyuna, ne kadar sabrederdi… 
Korkusuzca yürüdü Mehmet Yavaş özlemine kavuşmak için. Yürüdü, yürüdü…
Aldırmadı ne dalgalara, ne derin sulara… korkusuzca yürüdü…
Dönüp bu ülkenin oyunlarına küfrediyordu sessizce… 
Kabullenip bu düzeni yaşamaktansa ölmeyi tercih etti. Benim için en can alıcı sahneydi.

Sordum kendime tam da burada;” Kaç Mehmet Yavaş kurban verdik bu ülkenin düzenine? 
Kaç Mehmet Yavaş daha kaybetmeliyiz? 
Peki ya sen ne yaptın Mehmet Yavaş gibi cesur insanlarını koruyabilmek için? 
Sen yürüyebildin mi korkusuzca geri dönmeyi düşünmeden derin sularda? 
Yoksa İbrahim Erdinç gibi vaz mı geçtin sonunda? Lanetler okuyup kabullendin mi düzeni?” 

-Ne çok soru sordum ama…  Hepsi bir tokat gibi geliyordu…-

'Bizim ülkemiz timsahlar gibi kendi evlatlarını, kendi insanını yiyordu…'

Kaç Mehmet Yavaş kurban verdik bu ülkenin düzenine? Kaç Mehmet Yavaş daha vermeliyiz?


Hiç yorum yok: