Dedemin İnsanları
Filme girerken ağlayabileceğimi tahmin etmiş zira bu kadar
fazla tokat yiyeceğimi düşünememiştim.
Çağan Irmak ağlatır diye değil de, filmde mutlaka bana
bir şey dokunacaktı.
Mübadele yıllarını anlatıyordu film, o yıllarda yaşananları
Türklerin her iki yakada çektiği zorlukları…
'En büyük zarar insandan gelir' diyordu Mehmet Yavaş(Dede) iki yakada da insanların onları bencilce kabul edemeyişini anlatırken. Bir çocuğun ruhuna gömmüştü Çağan Irmak bu benciliği, yıkıcılığı… Çünkü bu davranışlar çocukçaydı. ”Büyü” diye haykırıyordu ya Dedemiz küçük Ozan’a aslında haykırdığı yaşça büyümüş zihince çocuk kalmış kendi insanıydı… Hepsine bizim insanımız diyor kimseyi ayırt etmiyordu.
'En büyük zarar insandan gelir' diyordu Mehmet Yavaş(Dede) iki yakada da insanların onları bencilce kabul edemeyişini anlatırken. Bir çocuğun ruhuna gömmüştü Çağan Irmak bu benciliği, yıkıcılığı… Çünkü bu davranışlar çocukçaydı. ”Büyü” diye haykırıyordu ya Dedemiz küçük Ozan’a aslında haykırdığı yaşça büyümüş zihince çocuk kalmış kendi insanıydı… Hepsine bizim insanımız diyor kimseyi ayırt etmiyordu.
Mahalledeki çocukların anlaşmazlığının çözümünü hep
birlikte bir şeyler yapmakta buluyordu, çocukların hep birlikte eğlenmesini
sağlıyordu.-belki de çözüm bu kadar
basitti birlikte olmak birbirini anlamaya çalışmaktan geçiyordu.- Kimileri çocuğa yönelik şiddet var diye eleştirmiş, çocuğun
fiske yediği sahne yoktu denebilir, gayet gerçekçi bir Türk ailesi yapısıydı.10
yaşına gelmiş çocuklar özellikle izlemeli hatta, yapılan her davranış nelere
mal olabileceğini bu filmle anlayacaklardır.-
Belediyede başkan yardımcısı olan damadı İbrahim Erdinç
haykırdı Nurdan’a “Memleketi satıyorlar
Nurdan! ,Hiç biri benim yanımda yer almadı, tek kaldım. ”…Herkes haklısın derdi
de iş birlik olmaya gelince kimse kalmazdı insanın yanında… Öyle oldu…–her zaman olduğu gibi- Vatanı korumaya
çalışırken gelişmesine taş koyan oldu. Bizim insanımız sahip çıkmıyordu
haklı olana, sahip çıkmıyordu kendi hakkına… Memleketi satıyorlardı, bizim
insanımız susuyordu. yine yeniden… Bu insanlara yapılacak bir şey var
mıydı daha, söylenecek söz?
İbrahim Erdinç elinden geleni yaptı da vazgeçmeli
miydi sonunda?
Mehmet Yavaş dikildi belediye başkanı prototipimizin
karşısına… Ne laflar duydu da vazgeçmedi efendiliğinden ama onlar efendilikten
anlamazdı… Onlar bizim insanımız değildi…
Tek hayali vardı Mehmet Yavaş’ın. Çocukluğunun geçtiği, koparıldığı toprakları bir kere olsun
görebilmek.
Uğraşırdı, vazgeçmezdi ya
güzel ülkemiz
hep bir oyun oynardı. Her yaz aynı hayal, her yaz düş kırıklığı.
İnsan ne kadar dayanırdı
ki bu oyuna, ne kadar sabrederdi…
Korkusuzca yürüdü Mehmet Yavaş özlemine
kavuşmak için. Yürüdü, yürüdü…
Aldırmadı ne dalgalara, ne derin sulara… korkusuzca
yürüdü…
Dönüp bu ülkenin oyunlarına küfrediyordu sessizce…
Kabullenip bu düzeni
yaşamaktansa ölmeyi tercih etti. Benim için en can alıcı sahneydi.
Sordum
kendime tam da burada;” Kaç Mehmet Yavaş kurban verdik bu ülkenin düzenine?
Kaç
Mehmet Yavaş daha kaybetmeliyiz?
Peki ya sen ne yaptın Mehmet Yavaş gibi cesur
insanlarını koruyabilmek için?
Sen yürüyebildin mi korkusuzca geri dönmeyi
düşünmeden derin sularda?
Yoksa İbrahim Erdinç gibi vaz mı geçtin sonunda?
Lanetler okuyup kabullendin mi düzeni?”
-Ne çok soru sordum
ama… Hepsi bir tokat gibi geliyordu…-
'Bizim ülkemiz timsahlar gibi kendi evlatlarını, kendi insanını yiyordu…'
Kaç Mehmet Yavaş kurban verdik bu ülkenin düzenine? Kaç Mehmet Yavaş
daha vermeliyiz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder