10 Aralık 2011 Cumartesi

PuFFiN Sorguluyor... 'İNSAN HAKLARI'



BUGÜN 10 ARALIK
DÜNYA İNSAN HAKLARI GÜNÜ !

Dünya İnsan HAKLARI Günü, Dünya insanın hakları, insan ve hak, hak…
HAK ? HA? H?
Evet. Bugün Dünya İnsan Hakları Günü Türkiye’de de… En son ne zaman bu kavram bizde anlamlıydı, duyduğumuzda bir şey ifade ederdi? Artık ediyor mu? İnsan Haklarının ihmal edilmediği daha özenle korunduğu ülkelerde bayram gibi geçer mi bu gün yoksa ne kadar önemli bir şeye sahip olduklarının farkında değiller midir?
Şimdi geçmeyin savunmaya sakın! Ne kadar var hakkımız en temel hakkımızı bile koruyabilir muyuz? Neydi en temel hakkımız? YAŞAMAK … Hayatta kalıp, nefes alıp vermek değil yaşamak .Dolu dolu, insanca yaşamaktan bahsediyorum… Ama bu ülkede hayatta kalsak yeter !
Sertim bu konuda çok serttim. Kaçınız bilir hastanelerde bile yaşama hakkının korunamadığını, onca ihmal, doktor hatası haberi görürüz ,sonuçlanmaz davalar,ispat edilemez, iddaada kalır… Kader der geçilir…

Ben diyemem, deyip de geçemem. Orta yaş grubunun bir lafı vardır; bu hastaneler bizi hasta ediyor diye …. Demeyin hemen eskisiyle şimdi ki bir mi diye? Bir değilse de o kadar değişmedi, böyle önemli konularda eskiyle değil yapılması gerekenle karşılaştırmak gerek durumu…
Ben -en başta dediğim gibi- ‘Eyvallah’ çı değilim…
Sıddıka GEZER in ‘bisküvi ikramı hastayı öldürdü’ diye haberleri var internette, rastlayıp geçmişsinizdir. Anlatayım en büyük haklarından biri olan sağlık hakkıyla olan ilişkisini…
2007 Kasım ayında mide ağrısı, bulantı, kusma şikayetiyle gittiği özel hastaneden devlet hastanesine (Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi) gönderildi orda daha iyi ilgilenilir tetkikler yapılır diye. Daha iyi bakıldı(!)…Doktor öyle bir baktı ki, midesine gastroskopi yaptı gözleriyle ; ’yoktur bir şey dedi midesinde, menenjittir olsa olsa belinden su alınsın, tetkik yapılsın.’ Alındı, mikrop kaptı, hemşire geç kaldı, beyninde iz oluştu, kaldığı 3 gece de komaya girdi… Özel hastaneye gönderildi.(Sema Hastanesi) Mikrop kaptı denildi, sonra korktular ağız değiştirdiler. Mikrop kaptığını ispatlama hakkı verilmedi. Eşi hesap sorma hakkını kullanmaya kalktı, devlet hastanesinin kapısından kovuldu. İspat edilemedi. Yoğun bakımdan çıkarılmak istendi, iyileşmez dendi. Zar zor yaşama, iyileşme hakkını kullandı.6 ay yoğun bakımda kaldı.%98 özürlü olarak hayatta kaldı.
Yaşamak istedi, tüm zorluklara rağmen yürümek, herkes gibi yaşama katılmak istedi. Engellilerin haklarını kısıtlayan şehir yaşamına, düzenlemelerine rağmen bu haktan vazgeçmedi.
Sonra 2009 Aralık ayında tedavi görme hakkını kullanmak için gitti bir devlet hastanesine…
(Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi)
Yürüyebilme, iyileşme ümidi vardı. Doktorlar mucize kadın diyor şaşırıyorlardı iyileşmesine, çok az görülen santral pontin miyelinolizis isimli rahatsızlığı vardı. 04.01.2010 tarihinde yanında refakatçi olarak kalan eşi sevinçle çocuklarını aradı; ’Anneniz yürüyebilecek, bugün fizik tedaviye başlayacak diye…’Hemşireye haber verdi, odadan ayrılıp fizik tedavi bölüme gitmek için çıktı…-biliyordu ki gidip takip etmezse yine mağdur olurdu sadece- Yoldan geri döndü ,sadece 5 dakika yalnız kalmıştı Sıdıka Hanım… Yalnızken sorumlu hemşiresi ilgilenmemiş, odaya elini kolunu sallaya sallaya giren karşı odadaki refakatçi düşüncesiz ve bilinçsizce Sıdıka Hanım’ın yemesi yasak olan, yiyemeyeceği susamlı bisküvileri kucağına bırakıp çıkmıştı. Sonra yemek istedi, yiyemedi...
(%98 özürlü santral pontin miyelinolizis hastası yutkunma problemi çeker, yiyemeyeceği şeylerin tam bilincine varmaz, yasaklanmışsa yasak olan eğilim gösterebilir hatta)
Sadece sağlık hakkını kullanmak istemişti…
Savcılığa şikayette bulunuldu, suç unsuru olmadığı kararına vardılar. Otopside çelişkiler bulunuyor; ağzında ve akciğer lobunda besin maddesi bulunmasına rağmen hastalığa bağlı ölüm olarak geçiyor, ama ölüme sebep olan komplikasyon açıklanmıyor… İki kere yapılan itiraz yerinde bulunmadı . İyi niyetle vermiş o bilinçsiz düşüncesiz karşı odadaki refakatçi…
Olayın yaşandığı yer bir hastane olduğunu unuttu mu savcı bilinmez… Sağlığın en güvende olması gerektiği yerde, insanların hastalarını devlete emanet ettiği bir yerde…
Devlet ve hastane yönetimi hastanın sağlığını koruyamamıştır. Yönetmeliğe göre yasak olduğu halde bir refakatçi elini kolunu sallayarak servislere çıkmış, elini kolunu sallayarak bir hastanın odasına girmiş ve ölümüne sebep olmuştur. Elini kolunu sallayarak farklı amaçlarla da girebilirdi demek ki bu güvenlik zaifiyetinin olduğu durumda… Sıdıka Hanım’ın ailesi olayın peşini bırakmak istemiyor, adalet ve sağlık bakanına ayrıntılı bir mektup gönderildi belgelerinde olduğu. Dilekçe olarak ele alınıp bakanlık tarafından İstanbul Valiliği’ne gönderilmiş, şimdi bekleniyor yavaş bürokrasinin işleyişi…
Belki sivil toplum ‘Sıdıka Hanım’ı da sahiplenir…
Dava açılır belki, olması gerektiği gibi sonuçlanır… Suçlular cezalandırılır…
Adalet geç de olsa yerini bulur …’Geç gelen adalet, adalet midir ‘ hep sorulur…
Biz ‘insan hakları’ kelimesinin çoğunlukla ‘Avrupa ‘ ile birlikte kullandık.
Çünkü hep ‘Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gideceğim-gideceğiz demek zorunda bırakıldık. Kaçı gidebildi, kaçı lafta kaldı…
Neden hakkı hep Avrupa da aradık? Neden kendi ülkemiz de hakka sahip olamadık? Bir ülke neden vatandaşının hakkını tam anlamıyla koruyamaz, neden sadece para ve Avrupa korur?
Daha ne haklarımız var da ; yaşama hakkımız bile doğru dürüst korunamazken bunları saymıyorum…

Konuyu benimle paylaştıkları için ve katkılarından dolayı Gezer ailesine teşekkürlerimi sunarım…

Hiç yorum yok: